Rezerv yapı alanlarının, yeni yerleşim alanı olarak kullanılması zorunluluğu değişti
Yönetmelik’te öngörülen rezerv yapı alanlarının kullanım amaçları, birbirinden bağımsız nitelikte olmayıp riskli alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapılarda ikamet edenlerin nakledileceği rezerv konut ve iş yerleri, gelir ve hasılat getirecek her türlü uygulama, yerleşim yerlerinin ihtiyacı olan sosyal, teknik ve kültürel altyapı ve üstyapı tesisleri ile çevre düzenlemelerinin mevcut yerleşim alanlarında yapılabileceği gibi yeni yerleşim alanları kapsamında da yapılabileceği, ayrıca yeni yerleşim alanlarının ise zorunlu olarak anılan kullanımlardan bir çoğunu içerebileceği, dolayısıyla bu düzenlemeye göre rezerv yapı alanlarının kullanım amaçlarının yeni yerleşim alanı olarak kullanım ve diğer amaçlar şeklinde ayrıştırılmasının hukuken mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Rezerv yapı alanlarında;
1-Riskli alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapılarda ikamet edenlerin nakledileceği rezerv konut ve iş yerleri yapılabileceği,
2-Bunun yanı sıra (b) ve (c) bentlerinde, gelir ve hasılat getirecek her türlü uygulama, yerleşim yerlerinin ihtiyacı olan sosyal, teknik ve kültürel altyapı ve üstyapı tesisleri ile çevre düzenlemelerinin yapılabileceği ve
3-Bu alanların yeni yerleşim alanı olarak kullanılabileceği öngörülmüştür.
Rezerv yapı alanı;
a) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı hâlihazır haritasını,
b) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını, c) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,
ç) Yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere belirlenecek rezerv yapı alanlarında, alanda yapılacak inceleme neticesinde gözlemsel verilere dayanılarak hazırlanacak gerekçe raporunu,
d) Alanın özelliğine göre Başkanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri, ihtiva eden dosyaya istinaden, Başkanlığın teklifi üzerine Bakanlıkça belirlenir.
İTİRAZ EDEN (DAVACI) :
VEKİLİ : Av.
KARŞI TARAF (DAVALI) : Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı
VEKİLİ :
İSTEMİN KONUSU : 24/08/2023 tarih ve 32289 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in 1 ve 2. maddelerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açılan davada, Danıştay Dördüncü Dairesince verilen yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilişkin 21/12/2023 tarih ve E:2023/13474 sayılı karara, davacı itiraz etmekte ve yürütmenin durdurulmasını istemektedir.
DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu Yönetmelik değişikliğinin 1. maddesi ile asıl Yönetmelik’in 4. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde yapılan değişiklikle getirilen kriterin hiçbir bilimsel esasa dayanmadığı, bu düzenlemenin doğrudan doğruya her alanın hiçbir kısıtlama olmaksızın rezerv yapı alanı olarak belirlenmesine yol açacağı, yeni yerleşme alanları olan bu alanların saptanmasında bir analiz ya da afet riskinin azaltılması amacı gözetilerek çevre düzeni ve diğer plan kararlarıyla bütünlüklü bir saptama yapılmayacağının açıkça görüldüğü, rezerv yapı alanlarının idari olarak nasıl ve kimin tarafından belirleneceği, bu alanların araştırmalarını kimin üsteleneceğinin maddede belli olmadığı, hiçbir bilimsel veriye bağlı olmayan rezerv yapı alanı tespitlerinin mülk sahipleri açısından belirsiz uygulamalara yol açacağı, bu durumun Kanun’un amacına ve kamu yararına uygun olmadığı gibi hukuki öngörülebilirlik ve belirlilik ilkelerine ve dolayısıyla Anayasa’ya da aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ: İtirazın kısmen kabulü ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilişkin Daire kararının Yönetmelik’in 1. maddesine ilişkin kısmının kaldırılmasına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen şartların birlikte gerçekleştiği anlaşıldığından bu maddenin yürütülmesinin durdurulmasına, itirazın kısmen reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Üye …’nın, Anayasa’nın 135. maddesine göre kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşlarının, belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan kamu tüzel kişilikleri olduğu ve bu meslek kuruluşlarının, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamayacağı esasları göz önünde bulundurulduğunda, davacı Odanın dava konusu işlemin iptalini istemekte hukuken korunması gereken bir menfaatinin bulunmadığı yönündeki usule ilişkin oyuna karşılık, davacı Odanın ehliyetli olduğuna oyçokluğu ile karar verilerek, işin esasına geçildi.
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin 4. maddesinin 1. fıkrasında, “Rezerv yapı alanı; a) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı hâlihazır haritasını, b) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını, c) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini, ç) Alanda yapılacak inceleme neticesinde gözlemsel verilere dayanılarak hazırlanacak gerekçe raporunu, d) Alanın özelliğine göre Başkanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri, ihtiva eden dosyaya istinaden, Başkanlığın teklifi üzerine Bakanlıkça belirlenir.” düzenlemesine yer verilmiş iken 24/08/2023 tarih ve 32289 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in 1. maddesi ile bu fıkranın (ç) bendi, “Yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere belirlenecek rezerv yapı alanlarında, alanda yapılacak inceleme neticesinde gözlemsel verilere dayanılarak hazırlanacak gerekçe raporunu,” şeklinde değiştirilmiş, bunun üzerine itirazen incelenen dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu hükme bağlanmıştır.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un dava konusu Yönetmelik’in çıkarıldığı tarihte yürürlükte olan haliyle “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde, “Bu Kanunun uygulanmasında; Rezerv yapı alanı: Bu Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen Bakanlıkça belirlenen alanları, ifade eder.” hükmüne yer verilmiş iken 09/11/2023 tarih ve 32364 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7471 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 6. maddesi ile anılan hükümdeki “yeni yerleşim alanı olarak” ibaresi metinden çıkartılmıştır.
6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin “Rezerv yapı alanının tespiti” başlıklı 4. maddesinin 4. fıkrasında, “Rezerv yapı alanlarda, Kanunun amacı çerçevesinde fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek ve Kanunda öngörülen amaçlar çerçevesinde kullanılmak üzere; a) Riskli alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapılarda ikamet edenlerin nakledileceği rezerv konut ve iş yerleri, b) Gelir ve hasılat getirecek her türlü uygulama, c) Yerleşim yerlerinin ihtiyacı olan sosyal, teknik ve kültürel altyapı ve üstyapı tesisleri ile çevre düzenlemeleri, yapılabilir ve bu alanlar yeni yerleşim alanı olarak kullanılabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında, idari işlemin uygulanması hâlinde giderilmesi güç veya olanaksız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda yürütmenin durdurulmasına karar verileceği kuralı yer almıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan “öngörülebilirlik” ilkesine göre kanuni ve idari düzenlemelerin açık ve net olması gerekmektedir.
Yine öngörülebilirlik ilkesi ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan “belirlilik” ilkesine göre ise, düzenlemenin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde yapılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi de, bir çok kararında “hukuki belirlilik” ilkesine vurgu yapmış, kanuni ve idari düzenlemelerin belirlilik ilkesine uygun olması gerektiğini belirtmiştir.
6306 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinin dava konusu Yönetmelik’in çıkarıldığı tarihte yürürlükte olan halinde, rezerv yapı alanları, bu Kanun kapsamında gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere belirlenen alanlar olarak tanımlandığı halde, Uygulama Yönetmeliği’nin 4. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde, Kanunda öngörülen amaçlar çerçevesinde rezerv yapı alanlarında, riskli alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapılarda ikamet edenlerin nakledileceği rezerv konut ve iş yerleri yapılabileceği, bunun yanı sıra (b) ve (c) bentlerinde, gelir ve hasılat getirecek her türlü uygulama, yerleşim yerlerinin ihtiyacı olan sosyal, teknik ve kültürel altyapı ve üstyapı tesisleri ile çevre düzenlemelerinin yapılabileceği ve bu alanların yeni yerleşim alanı olarak kullanılabileceği öngörülmüştür.
Yönetmelik’te öngörülen rezerv yapı alanlarının kullanım amaçları, birbirinden bağımsız nitelikte olmayıp riskli alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapılarda ikamet edenlerin nakledileceği rezerv konut ve iş yerleri, gelir ve hasılat getirecek her türlü uygulama, yerleşim yerlerinin ihtiyacı olan sosyal, teknik ve kültürel altyapı ve üstyapı tesisleri ile çevre düzenlemelerinin mevcut yerleşim alanlarında yapılabileceği gibi yeni yerleşim alanları kapsamında da yapılabileceği, ayrıca yeni yerleşim alanlarının ise zorunlu olarak anılan kullanımlardan bir çoğunu içerebileceği, dolayısıyla bu düzenlemeye göre rezerv yapı alanlarının kullanım amaçlarının yeni yerleşim alanı olarak kullanım ve diğer amaçlar şeklinde ayrıştırılmasının hukuken mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu durumda, Yönetmelik’in dava konusu 4. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendine ilave edilen “Yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere belirlenecek rezerv yapı alanlarında,” ibaresi ile rezerv yapı alanları belirlenirken alanda yapılacak inceleme neticesinde gözlemsel verilere dayalı gerekçe raporu hazırlanması zorunluluğunun kapsamının daraltıldığı, yeni yerleşim alanı olarak kullanılacak rezerv yapı alanları belirlenirken gözlemsel verilere dayalı gerekçe raporu hazırlanması zorunlu tutulurken bundan başka amaçlarla kullanılacak rezerv yapı alanları belirlenirken gözlemsel verilere dayalı gerekçe raporu hazırlanması zorunlu tutulmayarak yukarıda işaret edilen belirsizliğin devam ettirildiği anlaşıldığından söz konusu düzenlemede hukuki belirlilik ilkesine ve dolayısıyla hukuka uygunluk görülmemiştir.
Bu düzenlemeye göre riskli alanların belirlenmesi sırasında, hangi durumlarda gözlemsel verilere dayalı gerekçe raporu hazırlanması zorunluluğunun bulunduğu hangi durumlarda böyle bir zorunluluğun bulunmadığı konusunda, gerek uygulamayı yapacak olan idarece gerekse de bu uygulamaların yargısal denetimini yapacak olan yargı mercilerince tereddüte düşüleceği açıktır.
Öte yandan, yukarıda belirtildiği gibi bakılan davanın devamı sırasında, dava konusu Yönetmelik’in dayanağı olan 6306 sayılı Kanun’daki rezerv yapı alanı tanımının değiştirildiği, bu alanların yeni yerleşim alanı olarak kullanılması zorunluluğunun kaldırıldığı ve bu Kanun kapsamında gerçekleştirilecek her türlü uygulamalarda kullanılmasına imkan tanındığı, böylece rezerv yapı alanlarının kullanım amaçlarının genişletildiği anlaşıldığından, dava konusu düzenlemede rezerv yapı alanları belirlenirken gözlemsel veriye dayalı gerekçe raporu alınması zorunluluğunun yeni yerleşim alanı olarak kullanılıp kullanılmayacağı kıstasına göre belirlenmesinde, Kanun’un halihazırda yürürlükte bulunan hükmüne de uyarlık görülmemiştir.
Dava konusu Yönetmelik’in 2. maddesi yönünden davacı itirazına gelince;
Yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından, yürütmenin durdurulması isteminin reddi yolundaki Daire kararının anılan düzenlemeye ilişkin kısmında isabetsizlik bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacının İTİRAZININ KISMEN KABULÜNE,
2.Danıştay Dördüncü Dairesince verilen yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilişkin 21/12/2023 tarih ve E:2023/13474 sayılı kararın dava konusu Yönetmelik’in 1. maddesine ilişkin kısmının kaldırılmasına,
3.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen şartların birlikte gerçekleştiği anlaşıldığından, bu maddenin YÜRÜTÜLMESİNİN DURDURULMASINA,
4.Davacının, Daire kararının Yönetmelik’in 2. maddesine ilişkin kısmına yönelik İTİRAZININ REDDİNE,
5.16/04/2024 tarihinde, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinde öngörülen koşulların dava konusu Yönetmelik’in 1. maddesi yönünden de gerçekleşmediği anlaşıldığından, yürütmenin durdurulması isteminin reddi yolundaki Daire kararının anılan düzenlemeye ilişkin kısmı yönünden de itirazın reddi gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.